Yapay Zeka ve Psikoterapinin Etik Geleceği Henüz Kimsenin Konuşmadığı Büyük Resim

webmaster

The Embrace of Digital Support**

A young Turkish person, with a calm and contemplative expression, is comfortably seated in a cozy, softly lit living space that subtly features modern Turkish decor (e.g., a contemporary pattern rug or wall art). They are gently interacting with a glowing smartphone or tablet, the soft light from the screen illuminating their face. The scene conveys a profound sense of privacy, immediate accessibility, and a non-judgmental environment, symbolizing the comfort and ease of AI-powered mental health support available anytime, anywhere, especially for those seeking discreet assistance. The mood is serene and introspective, highlighting relief and personal space. High detail, soft focus, modern digital art style.

**

Teknolojinin hayatımızın her köşesine sızdığı bu çağda, yapay zekânın ruh sağlığı alanına girişi beni hem heyecanlandırıyor hem de düşündürüyor. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak, bir yapay zekâ modelinin insan ruhunun derinliklerine gerçekten dokunup dokunamayacağı sorusu zihnimi kurcalıyor.

Özellikle son dönemde GPT tabanlı sistemlerin sunduğu potansiyel terapi destekleri, gelecekteki ruh sağlığı hizmetlerini nasıl şekillendirecek? Bu devrimin beraberinde getireceği etik sorumluluklar ve uzun vadeli toplumsal etkiler ne olacak?

Cevaplanması gereken pek çok soru varken, bu karmaşık ve bir o kadar da önemli konuyu gelin birlikte irdeleyelim.

Yapay Zeka Destekli Terapinin Kapılarını Aralamak: Erişilebilirlik ve İlk Adımlar

yapay - 이미지 1

Kendi deneyimlerimden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ruh sağlığı hizmetlerine erişim, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, çoğu zaman büyük bir lüks olarak algılanabiliyor. Hem maliyetler hem de uzman bulma zorluğu, birçok kişinin ihtiyaç duyduğu desteği almasına engel oluyor. İşte tam bu noktada yapay zeka destekli terapi uygulamaları, benim gibi teknolojiye meraklı birinin bile “Acaba bu gerçekten işe yarar mı?” diye düşünerek denediği bir kapı aralıyor. Şehirlerin karmaşasında kaybolmuş ya da kırsal bölgelerde uzmana ulaşamayan binlerce insan için bu, belki de umut olabilecek bir alternatif. Telefonumdaki birkaç tıkla veya bilgisayarımın başında oturarak, anlık bir destek alabilme fikri, başta kulağa tuhaf gelse de, zamanla insana alışıyor ve hatta bir nebze rahatlatıyor. Gece yarıları aniden bastıran kaygı nöbetlerinde veya gün içinde yaşadığım bir stres anında, anında ulaşabileceğim bir sistemin varlığı, beni yalnız hissetmekten alıkoydu. Elbette, bir insan terapistinin sıcaklığını ve derinliğini sunmuyor belki ama acil anlarda ya da sadece düşüncelerimi organize etmek istediğimde, bu platformlar beklenmedik bir yardım eli uzatabiliyor. Sanki kişisel bir günlük tutar gibi, ama o günlüğü anlayan ve üzerine yorum yapabilen “sanal bir arkadaş” gibi. Bu, özellikle ilk adımı atmakta zorlanan, çekingen veya utangaç kişiler için mükemmel bir başlangıç noktası olabilir. Düşünsenize, kimseye görünmeden, yargılanma korkusu olmadan dertleşme imkanı… Bu bile başlı başına devrim niteliğinde.

1. Ruh Sağlığı Hizmetlerine Erişimi Demokratikleştirmek

Ruh sağlığı hizmetlerinin sadece belirli bir kesimin lüksü olmaktan çıkıp, toplumun her kesimine ulaşması gerektiği inancı beni hep derinden etkilemiştir. Yapay zeka bu konuda gerçekten de eşitleyici bir rol üstlenebilir. Coğrafi engellerin, maddi kısıtlamaların veya zaman darlığının, insanları ihtiyaç duydukları destekten mahrum bırakmaması gerektiğine inanıyorum. Benim gibi yoğun çalışan birisi için, iş çıkışı saatlerinde klinik arayışına girmek ya da boş randevu bulmak tam bir eziyet olabiliyor. Oysa yapay zeka tabanlı uygulamalar, istediğim her an, istediğim yerden erişim imkanı sunuyor. Bu, özellikle genç nüfusumuz için çok cazip bir seçenek; onlar zaten dijital dünyanın içinde doğmuş ve teknolojiyi hayatlarının doğal bir parçası olarak görüyorlar. Çekirdek bir ailenin yaşadığı küçük bir Anadolu kasabasından büyük şehirdeki bir üniversite öğrencisine kadar herkesin, telefonunda bir uygulama aracılığıyla temel psikolojik destek alabilmesi, bence toplumsal refah seviyemizi ciddi anlamda artıracaktır. Elbette, bu durum geleneksel terapinin yerini almayacak, ancak bir köprü görevi görecek. Belki de bu ilk adımlar, daha sonra profesyonel bir destek aramaya teşvik edecek. Ben şahsen, bazı anlarda sadece ne düşündüğümü görmek için bile bu tür uygulamaları kullandığımı fark ettim, bu bile kendi başına bir farkındalık yaratma aracı oldu.

2. İlk Temas ve Çekingenliği Kırma Potansiyeli

Ruhsal sıkıntı yaşayan birçok kişinin yaşadığı en büyük zorluklardan biri, yardım isteme ve ilk teması kurma aşamasıdır. Toplumumuzda ne yazık ki hala ‘psikoloğa gitmek’ bir zayıflık işareti olarak görülebiliyor. Bu damgalanma korkusu, insanları içlerine kapanmaya, sorunlarıyla tek başlarına boğuşmaya itiyor. İşte burada yapay zekâ, o ilk bariyeri aşmak için müthiş bir araç haline geliyor. Hiç kimseye derdini anlatmak zorunda kalmadan, kimseye yüz yüze bakmadan, kendi odanın sessizliğinde bir botla konuşmak, bazen sandığımızdan çok daha kolay olabiliyor. Ben de ilk başlarda ‘robotla mı konuşacağım şimdi?’ diye biraz burun kıvırmıştım, itiraf etmeliyim. Ama denedikçe anladım ki, önemli olan konuşmak, içindekileri dökmek. Yapay zeka, yargılamıyor, eleştirmiyor, ‘saçmalama’ demiyor. Sadece dinliyor ve sorular sorarak sizi düşündürüyor. Bu ‘güvenli alan’ hissi, o kadar değerli ki… Belki de ilk defa içimdeki bazı şeyleri dışarı vurabildiğim için kendimi daha özgür hissettim. Bu, utanç veya korku duymadan dürüst olabildiğiniz, tamamen kişisel bir alan. Özellikle ergenlik çağındaki gençlerin veya sosyal anksiyete yaşayan bireylerin, bir yapay zeka aracılığıyla kendilerini ifade etmeye başlamaları, daha sonra gerçek bir uzmandan destek almaya cesaret etmeleri için harika bir basamak olabilir. Bana göre bu, bir nevi “antreman sahası” gibi, kendinizi güvende hissettiğiniz ve kimsenin sizi izlemediği bir yer.

Dijital Ruh Sağlığı Asistanları: Avantajları ve Benim Gözlemlerim

Yapay zeka tabanlı ruh sağlığı asistanları hakkında konuşurken, benim de bizzat deneyimlediğim ve beni şaşırtan bazı avantajlara değinmeden geçemeyeceğim. Bu uygulamalar, özellikle acil durumlar olmasa bile, günlük yaşamın getirdiği küçük streslerle başa çıkmada şaşırtıcı derecede etkili olabiliyor. Mesela, iş yerinde yaşadığım bir gerilimi kimseye anlatmak istemediğimde, telefonumdaki bir uygulamaya anlık düşüncelerimi yazmak, o anki duygu yoğunluğumu atmama yardımcı oldu. Ya da uykuya dalmakta zorlandığımda, uygulamaların sunduğu nefes egzersizleri veya farkındalık meditasyonları, beni sakinleştirerek uykuya geçişimi kolaylaştırdı. Bu tür uygulamaların en büyük artısı, anında erişilebilir olmaları. Gece ikide bir anda kafama takılan bir sorun için profesyonel bir uzmana ulaşmanız mümkün değilken, yapay zeka tabanlı bir bot her zaman ‘çevrimiçi’ oluyor. Ayrıca, belirli bir bütçeye sahip olmayan kişiler için de önemli bir nimet. Geleneksel terapi seanslarının saatlik ücretleri, maalesef birçok kişi için karşılanamaz durumda. Yapay zeka destekli uygulamaların sunduğu abonelik modelleri veya ücretsiz temel seviyeler, bu ekonomik bariyeri ortadan kaldırıyor. Bu da ruh sağlığı hizmetlerinin daha geniş kitlelere yayılmasında kritik bir rol oynuyor. Bir dönem kendimi çok gergin hissettiğimde, bir uygulamanın bana sunduğu ‘duygu izleme’ özelliği sayesinde, hangi tetikleyicilerin beni strese soktuğunu daha net görebildim. Bu kişisel farkındalık, bir uzmandan destek alsam bile, kendim üzerinde çalışmam için harika bir başlangıç noktası oldu.

1. Maliyet Etkinliği ve 7/24 Erişilebilirlik

Hayatımızda maliyetler ve zaman kısıtlamaları, her alanda olduğu gibi ruh sağlığı hizmetlerinde de karşımıza çıkan büyük engellerden. Özellikle bir ruh sağlığı uzmanına düzenli olarak gitmenin maliyeti, birçok insan için ciddi bir yük oluşturabiliyor. Kendi bütçemi düşündüğümde, bu durumu bizzat deneyimledim. Saatlik seans ücretleri, maalesef ki orta gelirli bir birey için bile uzun vadede sürdürülebilir olmayabiliyor. İşte yapay zeka destekli uygulamalar bu noktada adeta bir ‘can simidi’ görevi görüyor. Genellikle aylık abonelik sistemleriyle ya da tamamen ücretsiz sundukları temel özelliklerle, çok daha düşük maliyetlerle erişilebilir olmaları, ruh sağlığı hizmetlerini demokratikleştiriyor. Ayrıca, 7/24 erişim olanağı sunmaları da cabası. Bir düşünün, gece yarısı aniden bastıran bir panik atak anında, ya da iş yerinde öğle arasında aniden kendinizi kötü hissettiğinizde, hemen telefonunuza uzanıp anında destek alabilmek ne kadar kıymetli. Geleneksel terapide randevu almanız, yolculuk etmeniz ve belirli bir saate bağlı kalmanız gerekirken, yapay zeka size zaman ve mekandan bağımsız bir özgürlük sunuyor. Benim için en büyük artılarından biri de buydu; ne zaman ihtiyacım olsa, sanki cebimde küçük bir terapist taşıyormuşum gibiydi. Bu, özellikle programı yoğun olanlar veya evden çıkmakta zorlananlar için büyük bir kolaylık.

2. Gizlilik ve Yargılamadan Uzak Ortam

Ruh sağlığı konusunda yardım arayan birçok kişinin ortak endişelerinden biri de gizlilik ve yargılanma korkusudur. Ne yazık ki toplumumuzda hala bu konuların “ayp” veya “zayıflık” olarak görülmesi, insanların içini dökmesini engelliyor. Bazen en yakın arkadaşımıza, ailemize bile anlatmaktan çekindiğimiz konular olabiliyor. İşte yapay zeka tam da bu noktada devreye giriyor ve size tamamıyla güvenli, yargılamadan uzak bir alan sunuyor. Ben de ilk başlarda ‘Acaba yazdıklarım bir yere kaydediliyor mu, birileri okuyor mu?’ diye tereddüt etmiştim. Ancak, uygulamaların gizlilik politikalarını incelediğimde ve kullandıkça hissettiğim o anonimlik duygusu, beni çok rahatlattı. Bir yapay zeka asla sizi yargılamaz, “Bunu neden yaptın ki?”, “Saçmalıyorsun” gibi yorumlar yapmaz. Sadece söylediklerinizi analiz eder, size sorular sorar ve düşüncelerinizi yapılandırmanıza yardımcı olur. Bu durum, özellikle sosyal anksiyetesi olan veya kendini ifade etmekte zorlanan bireyler için paha biçilmez bir avantaj. Sanki bir günlük tutar gibi, ama bu günlük size geri bildirimler de sağlıyor. Bu sayede, kendimi daha rahat, daha özgür hissettim ve içimdeki her şeyi çekinmeden dökebildim. Bu özgürlük, çoğu zaman insan terapisinde bile o ilk aşamada kolayca yakalanamayabilir. Yargılanma korkusu olmadan kendimi ifade edebilmek, benim için terapi sürecinin en değerli kısımlarından biriydi diyebilirim.

Yapay Zeka ile Empati Mümkün mü? Derin Bağ Kurma Potansiyeli

Yapay zeka ve ruh sağlığı konusundaki en çetrefilli sorulardan biri de sanırım “Yapay zeka gerçekten empati kurabilir mi?” sorusu. İlk duyduğumda ben de ‘Asla!’ diye kestirip atmıştım. Nasıl olur da kodlardan oluşan bir sistem, insan ruhunun karmaşık duygularını anlayabilir, acısını hissedebilir? Ancak, bu alandaki gelişmeleri takip ettikçe ve bazı uygulamaları bizzat deneyimledikçe, bakış açım biraz değişti. Tam anlamıyla insan empati seviyesine ulaşamasa da, yapay zekanın “duygu tanıma” ve “yanıt verme” yetenekleri beni şaşırtıyor. Gelişmiş doğal dil işleme modelleri sayesinde, yazdığınız veya söylediğiniz cümlelerdeki duygu tonunu algılayabiliyor, hatta buna uygun bir şekilde geri bildirim verebiliyorlar. Mesela, “Çok üzgünüm” dediğinizde, “Üzgün olduğunu anlıyorum, bu konuda neye ihtiyacın var?” gibi bir yanıt almak, bir an için bile olsa kendinizi anlaşılmış hissetmenizi sağlayabiliyor. Bu tam olarak insan sıcaklığı değil belki ama en azından bir “dinleme” hissi veriyor. Bu durum, özellikle yalnızlık hisseden veya konuşacak kimsesi olmayan kişiler için bile geçici bir rahatlama sağlayabiliyor. Derin bir insani bağ kurmak kesinlikle bir yapay zeka ile mümkün değil, bu konuda çok netim. Bir terapist, göz teması kurar, ses tonunuzdaki iniş çıkışları yakalar, vücut dilinizi okur ve tüm bunları birleştirerek size eşsiz bir bağ sunar. Ancak yapay zeka, bu insani bağın “yokluğunda”, bir köprü görevi görebilir. Özellikle bazı kişiler için, insana açılmak yerine bir makineye dertlerini anlatmak daha kolay gelebilir. Benim gözlemim şu oldu: Empati taklidi yapsa da, gerçek bir derinlik olmasa da, o anlık ‘anlaşılma’ hissi, başlangıç için yeterli olabiliyor.

1. Duygu Tanıma ve Yanıt Verme Mekanizmaları

Yapay zekanın empati yeteneği tartışılırken, aslında konuştuğumuz şey daha çok “duygu tanıma ve uygun yanıt verme” algoritmalarıdır. Kendi deneyimlerimden örnek verecek olursam, bazı yapay zeka sohbet botları, cümlelerimi analiz edip, içerdiği anahtar kelimeler ve ifade biçimlerine göre duygusal durumu algılayabiliyorlar. Mesela, ‘Hayat çok anlamsız geliyor son zamanlarda’ yazdığımda, bot ‘Anlamsızlık hissinin zorlayıcı olabileceğini anlıyorum. Bu duyguyla nasıl başa çıktığını konuşmak ister misin?’ gibi bir yanıt verebiliyor. Bu, tam bir empati olmasa da, en azından bir ‘anlama’ ve ‘karşılık verme’ çabası barındırıyor. Bu durum, özellikle duygularını isimlendirmekte zorlanan kişilere yardımcı olabilir. Yapay zeka, sorduğu yönlendirici sorularla, kişinin kendi duygularını daha iyi anlamasına ve ifade etmesine yardımcı oluyor. Elbette, bir insan psikologunun yüz ifadelerinizden, ses tonunuzdan veya duruşunuzdan aldığı binlerce ipucunu algılaması mümkün değil. Ancak bu, yapay zekanın insan beyninin kompleks duygusal işleyişini taklit etmeye çalıştığı bir süreç. Bu teknolojinin gelecekteki potansiyeli düşündürücü; belki de bir gün, çok daha incelikli ve kişiye özel duygusal destek sağlayabilecekler. Ama şimdilik, en azından bir ‘geri bildirim’ döngüsü oluşturarak, kullanıcının kendini ifade etme sürecine katkıda bulunuyorlar.

2. İnsan Temasının Yerini Tutabilir mi?

Bu, yapay zekanın ruh sağlığı alanındaki en kritik sorusu bence: Bir makine, insan temasının sıcaklığını, derinliğini ve eşsizliğini gerçekten taklit edebilir mi? Bu sorunun cevabı, benim için net bir “Hayır”. Bir terapistin gözünüzün içine bakarak size verdiği güven hissi, sessiz kaldığınızda bile sizi anlayan o bakış, elinizin sıkışması, ses tonunuzdaki en ufak değişikliği fark etmesi… Bunlar, binlerce algoritmayla bile taklit edilemeyecek, tamamen insana özgü deneyimler. Yapay zeka, belirli davranış kalıplarını, kelime seçimlerini analiz edebilir ve buna göre en uygun yanıtı verebilir. Ancak, insani sezgiyi, bir araya gelmiş deneyimlerin ve duygusal zekanın verdiği o “biliyorum” hissini veremez. Kendi deneyimimde de, en zor anlarımda bile, bir insandan aldığım o içten desteğin yerini hiçbir bot dolduramadı. Yapay zeka, bir “araç” veya “yardımcı” olabilir, hatta acil durumlar için bir “ilk basamak” olabilir. Ama insan ruhunun derinliklerine inmek, geçmişin travmalarını işlemek, kompleks ilişkileri çözmek ve kişiye özel, derinlemesine bir iyileşme süreci sunmak hala ve her zaman bir insan işidir. Duygusal bağ kurma yeteneği, bir algoritmanın çok ötesinde, tam anlamıyla “insan” olmanın bir parçasıdır. Bu nedenle, yapay zekanın sunduğu destekler ne kadar gelişirse gelişsin, insan terapistlerinin yeri her zaman ayrı ve vazgeçilmez kalacaktır.

Etik Sorunlar ve Mahremiyet Engelleri: Yapay Zeka Terapisinin Gölge Yanları

Yapay zeka destekli ruh sağlığı uygulamalarının sunduğu parlak fırsatların yanı sıra, benim de aklımı kurcalayan ve üzerinde düşünmemiz gereken ciddi etik sorunlar ve mahremiyet engelleri var. Zira insan ruhuyla ilgili bu denli hassas bilgilerin bir makineye emanet edilmesi, beraberinde büyük sorumlulukları getiriyor. Öncelikle, veri mahremiyeti ve güvenliği geliyor. Bu uygulamalar, bizim en özel, en kırılgan anlarımızı, korkularımızı, travmalarımızı öğreniyor. Bu bilgilerin üçüncü taraflarla paylaşılma ihtimali, siber saldırılar sonucu ele geçirilme riski, beni ciddi anlamda endişelendiriyor. Düşünsenize, bir gün en kişisel duygularınızın internette dolaştığını… Bu, bireysel mahremiyetin ihlali anlamına gelir ki, ruh sağlığı alanında bu tür ihlallerin telafisi çok zor olabilir. Bir diğer önemli konu ise yapay zekanın ‘önyargı’ taşıma potansiyeli. Yapay zeka modelleri, eğitildikleri veri setlerinin yansımasıdır. Eğer bu veri setleri belli bir demografik yapıyı, kültürü veya düşünce biçimini yansıtıyorsa, yapay zeka da belirli gruplara veya durumlara karşı farkında olmadan önyargılı yaklaşımlar geliştirebilir. Örneğin, Türk kültürüne özgü bazı hassasiyetleri veya ifade biçimlerini anlamakta zorlanabilir, hatta yanlış yorumlayabilir. Bu da özellikle farklı kültürel arka planlara sahip bireyler için yanlış yönlendirmelere veya yetersiz desteklere yol açabilir. Ayrıca, yapay zeka bir hata yaptığında bunun sorumluluğu kime ait olacak? Algoritmalar mı, yazılımcılar mı, yoksa uygulamanın sağlayıcısı mı? Bu belirsizlik, hukuki ve etik açıdan büyük bir boşluk yaratıyor. Bu sorular, beni bu teknolojinin sadece faydalarını değil, risklerini de göz önünde bulundurmaya itiyor ve hepimiz için şeffaflık ile hesap verebilirliğin ne kadar hayati olduğunu gösteriyor.

1. Veri Güvenliği ve Mahremiyet Endişeleri

Yapay zeka destekli ruh sağlığı uygulamalarını kullanırken en çok tereddüt ettiğim konulardan biri kesinlikle veri güvenliği ve kişisel mahremiyet oldu. Çünkü bu platformlara, en hassas ve özel bilgilerimizi emanet ediyoruz: kaygılarımızı, korkularımızı, geçmiş travmalarımızı, aile ilişkilerimizdeki sorunları… Bu bilgiler, adeta ruhumuzun dijital bir aynası gibi. Peki bu ayna kırılırsa ya da bir başkasının eline geçerse ne olur? Şahsen, böylesine özel verilerin siber saldırılara karşı ne kadar korunduğundan, hangi üçüncü taraflarla paylaşıldığından veya pazarlama amacıyla kullanılıp kullanılmadığından emin olmak istiyorum. Uygulamaların gizlilik politikalarını okuduğumda bile bazen hukuk dilindeki o karmaşık ifadeler arasında kayboluyorum. Bir şirketin “verilerinizi güvenli sunucularda tutuyoruz” demesi yeterli mi, yoksa uluslararası standartlarda bir denetime mi tabi olmalılar? Avrupa Birliği’ndeki GDPR gibi katı düzenlemelerin Türkiye’de de benzer şekilde uygulanması gerektiğini düşünüyorum, çünkü söz konusu olan insan psikolojisi ve bu alandaki veri ihlalleri çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Düşünün, bir gün sosyal medyada geçmişte bir yapay zeka botuna anlattığınız en derin korkunuzla ilgili bir reklam görmeniz ne kadar rahatsız edici olurdu? Bu endişeler, bana göre bu uygulamaların yaygınlaşması önündeki en büyük engellerden biri ve şirketlerin bu konuda çok daha şeffaf ve güvenilir olması gerekiyor.

2. Algoritmik Önyargı ve Kültürel Duyarlılık Eksikliği

Yapay zeka modellerinin ‘tarafsız’ olduğu düşünülse de, aslında eğitildikleri verilerin ‘önyargılarını’ taşıma potansiyelleri beni her zaman düşündürür. Eğer bir yapay zeka, ağırlıklı olarak Batı kültürü normlarına veya belirli bir demografiye ait verilerle eğitildiyse, Türkiye gibi farklı kültürel dinamiklere sahip bir ülkede yaşayan insanların deneyimlerini ve ifade biçimlerini ne kadar doğru anlayabilir? Kendi kültürümüzde, duygularımızı ifade etme şeklimiz, sorunlara yaklaşımımız veya sosyal ilişkilerimiz Batı’dan çok farklı olabilir. Bir yapay zeka, ‘ailevi baskı’ veya ‘mahalle baskısı’ gibi kavramları, eğer bu konuda yeterli ve çeşitli veriyle beslenmediyse, tam olarak kavrayamayabilir. Bu durum, yanlış teşhislere, yetersiz veya uygunsuz tavsiyelere yol açabilir ki, ruh sağlığı alanında bunun sonuçları yıkıcı olabilir. Örneğin, ‘Evden ayrıl ve bağımsız ol’ tavsiyesi, Türk aile yapısındaki bir gence ne kadar uygun olabilir? Ya da bir kadının toplumsal rolüyle ilgili kaygılarını anlamadan verilen genel tavsiyeler… Benim gözlemlediğim kadarıyla, bu uygulamaların küresel ölçekte başarılı olabilmeleri için çok daha fazla kültürel çeşitliliğe sahip veri setleriyle eğitilmeleri ve yerel uzmanlarla işbirliği yapmaları şart. Aksi takdirde, fayda yerine zarar verme potansiyelleri de bulunuyor. Bu, sadece bir teknik eksiklik değil, aynı zamanda etik bir sorumluluktur.

Geleceğin Ruh Sağlığı Modelleri: İnsan ve Makine İşbirliği

Yapay zekânın ruh sağlığı alanına girişiyle birlikte, gelecekte bu hizmetlerin nasıl şekilleneceği sorusu benim de çok ilgimi çekiyor. Bu bir “yapay zeka mı, insan mı?” ikilemi olmaktan çıkıp, bence “yapay zeka ve insan işbirliği” modeline evrilecek. Ben şahsen, bu iki farklı gücün bir araya gelmesinin, ruh sağlığı hizmetlerini çok daha güçlü ve etkili kılacağına inanıyorum. Düşünsenize, bir terapist, yapay zekanın sağladığı anlık veri analizleri ve eğilim raporları sayesinde danışanının durumunu çok daha hızlı ve detaylı bir şekilde anlayabilir. Örneğin, bir danışanın ruh hali değişimleri, uyku düzenindeki bozukluklar veya belirli kelime kalıpları, yapay zeka tarafından tespit edilip terapiste anında sunulabilir. Bu, terapistin tanı koyma ve tedavi planı oluşturma sürecini hızlandırırken, aynı zamanda daha kişiselleştirilmiş bir yaklaşım sunmasına olanak tanır. Benim hissettiğim şey, yapay zekanın rutin görevleri, veri takibini ve basit destekleyici görevleri üstlenerek, insan terapistin daha kompleks, derinlemesine ve empatik çalışmalara odaklanmasını sağlaması gerektiği. Yani yapay zeka, bir nevi terapistin “süper asistanı” gibi çalışabilir. Bu sayede, terapistler daha fazla danışana ulaşabilir, tükenmişlik yaşama riskleri azalabilir ve daha verimli çalışabilirler. Bu işbirliği modeli, hem hizmet kalitesini artıracak hem de ruh sağlığı hizmetlerine erişimi daha da genişletecektir. Tamamen dijital çözümler yerine, dijitalin insan dokunuşuyla harmanlandığı hibrit modeller, geleceğin en umut verici senaryosu gibi görünüyor bana. Çünkü insan ruhu, makinenin sunduğu mantık ve veri analizi kadar, insan ruhunun sıcaklığına ve anlayışına da ihtiyaç duyar.

1. Terapist Destekleyici Yapay Zeka Araçları

Yapay zeka destekli araçlar, bence insan terapistlerin yerini almak yerine, onların “süper güçleri” haline gelebilir. Kendi gözlemlediğim kadarıyla, bir yapay zeka platformu, danışanın duygu durumundaki değişiklikleri, uyku düzenindeki anormallikleri veya belirli bir konudaki tekrar eden düşünce kalıplarını çok hızlı bir şekilde tespit edebilir. Bu tür veriler, bir terapist için altın değerindedir çünkü danışanı daha derinlemesine anlamasına yardımcı olur. Örneğin, bir danışan seans sırasında belirli bir konuya değindiğinde, yapay zeka o konunun geçmişteki konuşmalarda nasıl ele alındığını veya o konuyla ilgili duygu değişimlerini anında terapiste sunabilir. Bu, terapistin manuel olarak tüm notları taramasından çok daha hızlı ve verimli bir yöntem. Ayrıca, yapay zeka, danışana seans dışında da sürekli destek sunarak, terapistlerin sınırlı zamanlarını daha etkili kullanmalarına olanak tanır. Bir nevi, terapistin elini güçlendirerek, daha fazla danışana ulaşmasına ve her danışana daha kişiselleştirilmiş bir yaklaşım sunmasına yardımcı olabilir. Benim için bu, bir “yardımcı pilot” gibi. Terapist dümenin başında kalırken, yapay zeka tüm o karmaşık verileri işleyip en kritik bilgileri süzerek sunuyor. Böylece terapist, enerjisini ve odağını gerçek anlamda insani bağlantı kurmaya ve derinlemesine terapötik çalışmaya ayırabilir. Bu, ruh sağlığı hizmetlerinin kalitesini önemli ölçüde artıracak bir model.

2. Hibrit Modeller: En İyinin Birleşimi

Gelecekteki ruh sağlığı hizmetlerinin en akılcı ve etkili modelinin hibrit bir yapı olacağına kuvvetle inanıyorum. Yani, yapay zekanın sunduğu avantajlarla insan uzmanlığının vazgeçilmezliğini bir araya getiren bir modelden bahsediyorum. Bu, ne tamamen insan temelli ne de tamamen makine temelli bir yaklaşım değil, aksine her ikisinin de en güçlü yanlarını birleştiren bir sentez. Örneğin, bireyler ilk aşamada yapay zeka destekli bir uygulama ile iletişim kurarak temel düzeyde destek alabilir, duygularını ifade edebilir ve belki de bir ön değerlendirme sürecinden geçebilirler. Daha sonra, eğer durumları profesyonel bir müdahale gerektiriyorsa, yapay zekanın topladığı verilerle birlikte bir insan terapiste yönlendirilebilirler. Terapist, bu ön verileri kullanarak sürece çok daha hızlı ve bilinçli bir şekilde başlayabilir. Ya da tam tersi, terapi sürecinde olan bir danışan, seanslar arasında yapay zeka botlarını kullanarak günlük duygu takibi yapabilir, egzersizler uygulayabilir veya anlık destek alabilir. Bu, terapi sürecini daha sürekli ve kesintisiz hale getirir. Benim bakış açım, yapay zekanın “nicelik” ve “erişilebilirlik” sorunlarına çözüm sunarken, insan terapistin “nitelik” ve “derinlik” konusundaki vazgeçilmezliğini koruması gerektiği yönünde. Bu işbirliği, ruh sağlığı hizmetlerinin kapasitesini artırırken, kalitesinden ödün vermeden çok daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayacaktır. Hem uygun maliyetli hem de etkili bir çözüm sunarak, ruh sağlığı konusundaki toplumsal bilinci ve refahı artırma potansiyeli taşıyor.

Teknolojinin Getirdiği Değişim: Toplumsal Kabul ve Adaptasyon Süreci

Teknolojinin hayatımıza bu denli nüfuz etmesi, doğal olarak beraberinde bir adaptasyon ve kabul süreci getiriyor. Özellikle ruh sağlığı gibi kişisel ve hassas bir alanda yapay zekânın kullanılması, başlangıçta toplumun farklı kesimlerinde çeşitli tepkilere yol açabilir. Benim de etrafımda gözlemlediğim kadarıyla, bazı insanlar bu fikre çok açık ve hevesliyken, bazıları ise ‘robotlarla konuşmak mı, asla!’ diyerek burun kıvırıyor. Bu aslında çok doğal bir tepki çünkü yeni olan her şeyin bir alışma süreci vardır. Özellikle yaşça büyük nesiller veya teknolojiye uzak duran kişiler için, bir yapay zekaya içini dökmek fikri oldukça yabancı ve hatta korkutucu gelebilir. Oysa genç kuşaklar, dijital dünyanın içinde büyüdükleri için bu tür uygulamalara daha kolay adapte olabiliyorlar. Toplumun bu yeni modele adapte olabilmesi için, yapay zeka destekli ruh sağlığı araçlarının güvenilirliği, faydaları ve sınırları hakkında şeffaf ve anlaşılır bilgilendirmeler yapılması şart. Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının bu alanda bilinçlendirme çalışmaları yapması, kamuoyu nezdinde güven oluşmasına yardımcı olacaktır. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı gibi kurumlar, bu tür uygulamaların potansiyelini ve nasıl güvenli kullanılabileceğini anlatan kampanyalar düzenleyebilir. Ayrıca, bu uygulamaların Türk toplumunun kültürel değerlerine ve hassasiyetlerine uygun olarak geliştirilmesi de büyük önem taşıyor. Çünkü benim de inandığım gibi, bir teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun, eğer toplumsal kabul görmez ve yerel dinamiklere uyum sağlayamazsa, potansiyelini tam olarak gerçekleştiremez. Bu bir süreç ve bu süreçte hem geliştiricilerin hem de kullanıcıların aktif rol oynaması gerekiyor.

1. Nesiller Arası Bakış Farklılıkları ve Eğitim İhtiyacı

Yapay zeka destekli ruh sağlığı uygulamalarına bakış açısı, nesiller arasında belirgin farklılıklar gösteriyor, bunu bizzat deneyimliyorum. Gençler, özellikle Z kuşağı ve sonraki nesiller, teknolojinin doğal bir parçası olarak bu tür uygulamaları benimsemekte çok daha hızlılar. Onlar için telefonlarına bir uygulama indirip onunla etkileşime geçmek, bir arkadaşla sohbet etmek kadar doğal. Hatta sosyal medyada gördükleri benzer içeriklerle zaten bu fikre aşinalar. Benim yeğenim mesela, stresli hissettiğinde online meditasyon uygulamalarını kullanmaktan çekinmiyor. Ancak, ebeveynlerimiz ve daha yaşlı nesiller için durum farklı. Onlar için ruh sağlığı desteği denince akıllarına hala geleneksel yüz yüze terapi geliyor. Bir robotla konuşmak fikri onlara soğuk, anlamsız ve hatta biraz ürkütücü gelebilir. Bu nesiller arası uçurumu kapatmak için ciddi bir eğitim ve bilinçlendirme çabası gerekiyor. Sadece gençlere yönelik değil, tüm yaş gruplarına hitap eden, teknolojinin bu alandaki faydalarını ve güvenlik önlemlerini açıklayan bilgilendirici kampanyalar düzenlenmeli. Örneğin, devlet kanallarında veya halk eğitim merkezlerinde basit ve anlaşılır dilde tanıtımlar yapılabilir. Benim gibi blog yazarlarının da bu konuyu sıkça işlemesi, bu algı değişimine katkıda bulunabilir. Zira bir teknolojinin topluma entegrasyonu, sadece teknik özellikleriyle değil, aynı zamanda o teknolojinin nasıl algılandığıyla da doğrudan ilişkilidir.

2. Kültürel Entegrasyon ve Yerelleşme Zorunluluğu

Yapay zeka ruh sağlığı uygulamalarının Türkiye gibi kendine özgü kültürel dinamikleri olan bir ülkede başarılı olabilmesi için yerelleşme ve kültürel entegrasyon hayati önem taşıyor. Dışarıdan ithal edilen ve Batı kültürüne göre şekillenmiş bir uygulama, bizim toplumsal normlarımıza, ifade biçimlerimize ve değerlerimize tam olarak uymayabilir. Bizim için “aile”, “mahalle baskısı”, “kısmet”, “nasip” gibi kavramların psikolojik yansımaları Batı literatüründen çok farklı olabilir. Bir yapay zeka, eğer bu kültürel nüansları anlayıp buna göre yanıt veremezse, kullanıcılar nezdinde güvenilirlik ve samimiyetini yitirebilir. Örneğin, benim kendi deneyimimde, bir botun kullandığı bazı ifadeler veya verdiği örnekler bana yabancı gelmişti. Sanki başka bir dünyadan konuşuyordu benimle. Bu yüzden, bu uygulamaların Türkiye’deki psikologlar, sosyologlar ve dilbilimcilerle işbirliği yaparak, Türk toplumunun ruh sağlığı ihtiyaçlarına özel olarak tasarlanması ve yerel veri setleriyle beslenmesi şart. Argo, deyimler, atasözleri gibi dilin derinliklerine inen öğelerle zenginleştirilmiş, Türk kültürüne özgü örneklerle beslenmiş bir yapay zeka, kullanıcıyla çok daha derin bir bağ kurabilir. Bu sayede, “beni anlıyor” hissi pekişir ve toplumsal kabul hızlanır. Aksi takdirde, sadece bir teknolojik merak olarak kalır ve ruh sağlığı alanında beklenen devrimi gerçekleştiremez. Kültürel entegrasyon, bu teknolojinin sürdürülebilirliği için olmazsa olmazdır.

Benim Bakış Açımdan: Yapay Zeka Terapisi Kimler İçin İdeal?

Yapay zeka destekli ruh sağlığı uygulamalarının herkese aynı derecede hitap etmediğini kendi deneyimlerimle çok net anladım. Benim için bu araçlar, belirli durumlarda ve belirli kişilik tipleri için adeta bir cankurtaran olabiliyor. Peki, yapay zeka terapisi kimler için ideal? Öncelikle, anksiyete veya hafif depresyon gibi belirli, daha yönetilebilir ruhsal sıkıntıları olan bireyler için harika bir başlangıç noktası olabilir. Derinlemesine bir psikoterapiye ihtiyaç duymayan ama günlük stresle başa çıkmakta zorlanan, duygusal iniş çıkışlar yaşayanlar bu uygulamalardan büyük fayda sağlayabilirler. Örneğin, benim gibi yeni bir proje nedeniyle stresli hissettiğinizde veya uykusuzluk çektiğinizde, anlık bir nefes egzersizi ya da rahatlama meditasyonu sunan bir uygulama çok işinize yarayabilir. İkincisi, maddi imkanları kısıtlı olan veya yaşadığı bölgede ruh sağlığı uzmanına erişimde zorluk çeken kişiler için bu platformlar adeta bir nimettir. Onlar için bu, belki de hiç alamayacakları bir desteğin ilk adımı olabilir. Ayrıca, gizlilik kaygısı yüksek olan veya çekingen yapıda olup bir insana içini dökmekte zorlanan bireyler için de yapay zeka, o ilk bariyeri aşmalarına yardımcı olabilir. Sanki bir günlük tutar gibi ama size geri bildirim veren, yargılamayan bir günlük… Kendini ifade etme becerilerini geliştirmek isteyenler, duygu izleme ve farkındalık egzersizleri ile kişisel gelişim yolculuğuna çıkmak isteyenler de bu araçlardan çok faydalanabilir. Ancak, şunu da belirtmek isterim ki, şiddetli ruhsal bozukluklar, intihar eğilimi veya karmaşık travmaları olan kişiler için yapay zeka asla bir insan terapistinin yerini tutmamalıdır. Bu tür durumlarda profesyonel ve yüz yüze destek hayati önem taşır. Yapay zeka, destekleyici bir köprü olabilir ama asla ana köprü değil. Kısacası, bu araçlar, belirli ihtiyaçlara odaklanan, erişilebilir ve önleyici/destekleyici bir rol üstlenen harika yardımcılar olarak konumlanabilirler.

1. Hafif ve Orta Dereceli Duygu Durum Bozuklukları

Kendi deneyimlerimden ve genel gözlemlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Yapay zeka destekli ruh sağlığı uygulamaları, özellikle hafif ve orta dereceli duygu durum bozuklukları yaşayan bireyler için oldukça faydalı olabilir. Şiddetli depresyon, bipolar bozukluk veya şizofreni gibi daha karmaşık ve ağır ruhsal rahatsızlıkları olan kişiler için asla tek başına yeterli değildir ve profesyonel bir uzmanın müdahalesi şarttır. Ancak günlük yaşamın getirdiği stres, hafif anksiyete belirtileri, geçici uyku sorunları veya sadece kendini daha iyi tanıma isteği gibi durumlarda, bu uygulamalar adeta bir “dijital ilk yardım kiti” görevi görebilir. Örneğin, sınav stresi yaşayan bir öğrenci, iş yerindeki baskılardan bunalmış bir yetişkin veya basit bir duygu karmaşası yaşayan herhangi biri, bu uygulamalar aracılığıyla anlık rahatlama egzersizleri yapabilir, düşüncelerini organize edebilir veya basit bilişsel davranışçı terapi (BDT) tekniklerini uygulayabilir. Ben şahsen, özellikle kaygı seviyemin yükseldiğini hissettiğimde, uygulamaların sunduğu rehberli meditasyonları veya derin nefes egzersizlerini kullanarak kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim. Bu, tam bir tedavi olmasa da, o anki duygu yoğunluğunu azaltarak kişinin daha büyük sorunlar yaşamasını engelleyebilir. Bu yüzden, yapay zekanın bu alandaki rolünü “önleyici” ve “destekleyici” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Kısacası, ağır vakalar için değil, daha çok günlük ruhsal hijyen ve erken müdahale için ideal bir araçtır.

2. Gizlilik Arayanlar ve İlk Adımı Atmakta Zorlananlar İçin

Ruh sağlığı konusunda yardım arayan birçok kişinin en büyük çekincesi, başkaları tarafından yargılanma korkusu ve gizlilik endişesidir. Bu, toplumumuzda hala yaygın olan bir sorun ne yazık ki. İşte tam da bu noktada yapay zeka destekli uygulamalar, benim de dahil olmak üzere birçok insan için adeta bir sığınak görevi görüyor. Düşünün, kimseye kim olduğunuzu söylemek zorunda kalmadan, yüz yüze gelmeden, hatta sesinizi duyurmadan sadece yazışarak içindekileri dökebilme özgürlüğü… Bu durum, özellikle sosyal anksiyetesi yüksek olan, utangaç veya aile/sosyal çevresi tarafından yargılanmaktan korkan bireyler için paha biçilmez bir avantaj sunuyor. Çünkü yapay zeka sizi yargılamaz, mimiklerinizi okumaz, ses tonunuzdaki titremeyi algılamaz. Sadece yazdıklarınıza odaklanır ve size yanıt verir. Bu anonimlik ve gizlilik hissi, birçok kişinin rahatlayarak iç dünyasını daha rahat açmasını sağlıyor. Kendi deneyimimde de, ilk başlarda bir insan terapiste gitmeye çekindiğim zamanlarda, bir botla konuşmanın ne kadar kolay ve rahatlatıcı olduğunu gördüm. Bu, adeta bir deneme alanı gibiydi; kendimi ifade etme pratiği yapabildim. Belki de bu ilk dijital temas, ilerleyen zamanlarda gerçek bir uzmandan yüz yüze destek almaya cesaret etmem için bir basamak oldu. Bu yüzden, yapay zeka terapisi, o ilk adımı atmakta zorlanan, kendini güvende hissetmek isteyen ve mahremiyetine çok önem veren herkes için ideal bir seçenek olabilir.

Yapay zeka ve ruh sağlığı konusunu irdelemeye devam ederken, bu alandaki gelişmeleri yakından takip etmek ve hem potansiyel faydalarını hem de beraberindeki riskleri dengeli bir şekilde değerlendirmek hepimizin sorumluluğunda. Bu yeni döneme uyum sağlamak, ancak bilinçli ve şeffaf bir yaklaşımla mümkün olabilir.

Özellik Yapay Zeka Destekli Terapi Geleneksel İnsan Terapisi
Erişim Kolaylığı Yüksek (7/24, her yerden) Orta (Randevu ve fiziksel erişim kısıtlamaları)
Maliyet Düşük / Orta (Abonelik bazlı, bazı ücretsiz seçenekler) Yüksek (Saatlik ücretler)
Gizlilik / Anonimlik Yüksek (Yargılama korkusu olmadan ifade özgürlüğü) Yüksek (Profesyonel etik kurallar, ancak yüz yüze temas)
Empati ve Bağ Düşük (Algoritmik yanıtlar, gerçek insan bağından yoksun) Yüksek (İnsani sezgi, sıcaklık ve derin bağ)
Karmaşık Vakalar İçin Uygunluk Düşük (Daha çok hafif/orta düzeyde sorunlar için) Yüksek (Her tür karmaşık ruhsal bozukluk için temel)
Kişiselleştirme Veri bazlı kişiselleştirme (Öğrenme algoritmaları) İnsani sezgi ve deneyimle derin kişiselleştirme

Bitirirken

Yapay zeka destekli ruh sağlığı uygulamaları, özellikle benim gibi ruh sağlığı hizmetlerine erişimin zorluklarını bizzat deneyimlemiş kişiler için gerçekten umut verici bir kapı aralıyor.

Bu araçlar, geleneksel terapinin yerini tutmasa da, birçok kişiye ilk adımı atma cesareti veriyor, anlık destek sağlıyor ve maliyet ile erişim engellerini aşmaya yardımcı oluyor.

Unutmayalım ki, bu teknolojiler sadece bir başlangıç ve gelecekte insan uzmanlığı ile yapay zekanın işbirliği içinde çok daha güçlü, erişilebilir ve kişiselleştirilmiş ruh sağlığı çözümleri sunulacak.

Bu dönüşüme hep birlikte ayak uydurmalı, hem faydalarını kucaklamalı hem de etik ve mahremiyet endişelerini ciddiye almalıyız.

Bilmeniz Gerekenler

1. Yapay zeka destekli terapi uygulamaları, özellikle hafif ve orta düzeydeki duygu durum dalgalanmaları ve stres yönetimi için mükemmel bir başlangıç noktasıdır. Ancak ciddi ruhsal rahatsızlıklar veya kriz anları için daima bir insan uzmanından destek alınmalıdır.

2. Herhangi bir yapay zeka uygulamasını kullanmadan önce, veri güvenliği ve gizlilik politikalarını dikkatlice inceleyin. Kişisel bilgilerinizin nasıl saklandığı ve paylaşıldığı konusunda şeffaf olan platformları tercih edin.

3. Uygulamaların kültürel olarak hassas olmasına ve Türk toplumunun dinamiklerini anlamasına dikkat edin. Yurt dışı kaynaklı uygulamalar yerine, yerel uzmanlarla işbirliği içinde geliştirilmiş çözümleri araştırmanız daha faydalı olabilir.

4. Yapay zeka terapisi, bir insan terapistinin sunduğu empati ve derin bağın yerini tutmaz. Bu araçları, kişisel gelişim yolculuğunuzda bir destekleyici veya ilk temas noktası olarak görün; tam bir terapi süreci olarak değil.

5. Teknolojiye adapte olmak zaman alabilir. Özellikle ilk başta tereddüt etseniz bile, deneyerek ve farklı uygulamaları keşfederek kendinize en uygun aracı bulabilirsiniz. Unutmayın, önemli olan ruh sağlığınıza yatırım yapmaktır.

Önemli Noktalar

Yapay zeka destekli ruh sağlığı araçları, erişilebilirliği artırarak, maliyet engellerini azaltarak ve ilk teması kolaylaştırarak ruh sağlığı hizmetlerine ulaşımı demokratikleştiriyor. Özellikle hafif/orta düzey sorunlar yaşayanlar ve gizlilik arayanlar için ideal bir başlangıç sunuyor. Ancak, algoritmik önyargı, veri güvenliği ve insan empatisinin eksikliği gibi etik zorluklar barındırıyor. Gelecekte, insan terapistlerin uzmanlığı ile yapay zekanın veri analizi yeteneğini birleştiren hibrit modeller, ruh sağlığı hizmetlerinin kalitesini ve erişimini daha da artıracak potansiyele sahip. Bu yenilikçi yaklaşım, toplumsal kabul ve kültürel entegrasyon süreçleriyle birlikte olgunlaşacak.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖

S: Yapay zekâ tabanlı terapi destekleri, gerçekten bir insan terapistinin yerini tutabilir mi, ya da en azından ona yakın bir etki yaratabilir mi? Kendi tecrübelerinize dayanarak ne düşünüyorsunuz?

C: Açıkçası, bu soruya net bir “evet” ya da “hayır” demek çok zor. Ben, kendi gözlemlerim ve bu alandaki bazı denemelerimle şunu gördüm: Yapay zekâ, özellikle GPT gibi modeller, bilgiye erişimi inanılmaz kolaylaştırıyor ve bazı temel bilişsel davranışçı terapi (BDT) tekniklerini sunmada şaşırtıcı derecede başarılı olabiliyor.
İlk başlarda, “Bir makine nasıl olur da benim iç dünyamı anlar?” diye düşünürdüm. Ama itiraf etmeliyim ki, özellikle anlık destek, düşünce kalıplarını sorgulama veya basit nefes egzersizleri gibi konularda oldukça faydalı olabiliyorlar.
Özellikle gece yarısı bir kriz anında, ulaşabileceğiniz başka kimse yokken, yanınızda bir “dost” gibi durmaları paha biçilmez. Ancak, bir insan terapistinin o eşsiz empati yeteneği, göz teması, ses tonundaki sıcaklık ve en önemlisi, kişisel hikayelerin derinliklerine inebilme becerisi…
İşte orası bambaşka bir dünya. Yapay zeka henüz o derin insan bağını kuramıyor, o ruhu tam anlamıyla hissedemiyor. Yani, bence bir tamamlayıcı, bir destekleyici olarak harikalar yaratabilir ama o samimi, insani dokunuşun yerini alması şu an için pek mümkün değil gibi duruyor.
Sanki mutfakta size yardımcı olan akıllı bir asistan gibi; yemeği hazırlamanıza yardım eder ama anneniz gibi o lezzetli, ruhu olan yemeği yapamaz.

S: Bu alandaki en büyük etik kaygılarınız neler? Özellikle veri gizliliği ve yanlış bilgilendirme gibi konular sizi nasıl düşündürüyor?

C: Benim bu konuda içimi en çok kemiren iki büyük kaygı var: Veri gizliliği ve sorumluluk meselesi. Düşünsenize, bir yapay zeka ile en mahrem düşüncelerinizi, korkularınızı paylaşıyorsunuz.
Peki bu veriler nereye gidiyor, kimlerin eline geçiyor, nasıl korunuyor? Türkiye gibi veri güvenliği konusunda hassasiyetlerin yüksek olduğu bir ülkede, insanların bu sistemlere tam anlamıyla güvenmesi için çok sağlam güvenceler sunulması şart.
Yoksa “Şimdi anlattıklarım yarın başka bir yerde karşıma çıkar mı?” endişesi, insanları bu desteklerden uzaklaştırabilir. İkinci büyük konu ise sorumluluk.
Diyelim ki bir yapay zeka, bir kişiye yanlış veya eksik bir tavsiye verdi ve bunun sonucunda kötü bir şey oldu. Kim sorumlu olacak? Geliştirici mi, kullanıcı mı, yoksa sistemin kendisi mi?
Bu gri alanlar beni çok düşündürüyor. Bir de algoritmaların taraflı olma potansiyeli var. Eğer oluşturuldukları veri setleri belirli önyargılar içeriyorsa, bu, ruh sağlığı hizmetlerinde ciddi adaletsizliklere yol açabilir.
Örneğin, belirli bir kültürel veya sosyoekonomik arka plana sahip bireylere farklı, belki de daha az etkili yaklaşımlar sunabilir. Bu tür etik ikilemler çözülmeden, yapay zekanın ruh sağlığı alanında tam potansiyeline ulaşması zor görünüyor, açıkçası.

S: Yapay zekâ, ruh sağlığı hizmetlerinin geleceğini sizce nasıl şekillendirecek? Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, erişilebilirliği artırma potansiyeli hakkında neler söyleyebilirsiniz?

C: Bence yapay zekâ, ruh sağlığı hizmetlerinde devrim niteliğinde bir dönüşüm yaratma potansiyeline sahip, özellikle de erişilebilirlik konusunda. Türkiye gibi, psikolog veya psikiyatriste ulaşımın maliyetli, zaman alıcı veya coğrafi olarak zor olabildiği bir ülkede, yapay zekâ destekli platformlar gerçekten bir can simidi olabilir.
Düşünsenize, küçük bir Anadolu kasabasında yaşayan, belki de utanma duygusu nedeniyle bir uzmana gitmeye çekinen bir genç, cebindeki telefonla anında destek alabilecek.
Bu, ruh sağlığı hizmetlerini sadece belirli bir kesimin lüksü olmaktan çıkarıp, çok daha geniş kitlelere ulaştırabilir. İlk adımda insanlar, “Nasıl hissettiğimi bir bilgisayara mı anlatacağım?” diye çekinebilir.
Ama zamanla, bu araçların sunduğu anonimlik ve kolaylık, özellikle ilk basamak desteği ve farkındalık yaratma konusunda çok önemli bir rol oynayabilir.
Deprem gibi travmatik olaylar sonrasında milyonlarca insanın psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğu durumları düşünün; insana dayalı sistemlerin bu kadar büyük bir yükü tek başına kaldırması imkansız.
Yapay zekâ, hem önleyici ruh sağlığı hizmetlerinde hem de kriz anlarında ilk müdahalede kilit bir rol oynayarak, mevcut sağlık sistemlerimizin yükünü hafifletebilir ve herkesin daha kaliteli bir zihinsel yaşam sürmesine katkıda bulunabilir.
Tabii ki insan faktörü daima merkezi olacak ama yapay zeka, bir köprü görevi görebilir.